Oradan çıktım ve labaratuvara gittim. Görevlileri toplayıp nasıl çalışacağımız hakkında bilgiler verdim. Kısıtlı dağıtımla iksirime sahip olan merkezlerden birisi burasıydı. Litrelerce gönderilmişti fakat tarifi sadece ben bilmekteydim. İksirimin saf halinin ellerinde yeterli kadar bulunduğunu, gerekirse üretim yapmak için malzemelerin temin edileceği bilgisini aldım. İksirim getirildi ve deneme yanılma yöntemiyle panzehir üzerinde çalışmaya başladım. Aradan 1 saat civarı geçti ve oradaki görevlilerden birisi yanıma geldi. "Merhaba Emre Bey, sizinle tanışmak ne büyük şeref." dedi. "Teşekk..." ederim diyecekken kısık sesle araya girerek hızla "Konuşuyormuş gibi yap çaktırma." dedi. Neden böyle söylediğini anlamamıştım. Ağzımı oynatıyormuş gibi yaptım. "Ben Güney. İksirinle alakalı sana bilgiler vermiştim." dedi. "Evet, evet hatırladım seni." dedim. "Emre, eğer her ne yapıyorsan hemen durmalısın. Panzehiri üretmemelisin, en azından burada yapmamalısın." dedi. "Neden?" dedim ve tedirginlikle cevabını dinledim "Etraftakiler rol yapıyor, çoğu zorla tutuluyor. Panzehiri üretmeni istiyorlar çünkü kendilerine gerek. Eğer virüs onlara bulaşırsa kurtulmak için. Zombiye dönüşenleri düşünen yok. Emre üzgünüm ama onlara panzehiri verdikten sonra seni öldürecekler." Korkuyla etrafa baktım. Diğer görevliler dışarı çıkıyordu. Güney'e "Neden gidiyorlar?" diye sordum. "Hayır, hayır, bu iyi değil. Dur, alıcılar! Sesimizi dinliyorlar." dedi ve kolumdan tutup çıkışa yürümeme zorladı. Onunla beraber yürūrken ileriden Ceyhun'u, yanında silahlı 10 tane adamla gelirken gördüm. "Ceyhun bu ne demek oluyor?" diye bağırıp, kolumdan tutan Güney'i bırakıp önüne geçtim. Sonra Ceyhun'a doğru adımlarımı hızlandırdım ve öndeki silahlılardan birisi yaklaşıp göğüs kafesime tekme atarak beni yere düşürdü. Ceyhun Güney'i işaret ederek "Yanıma getirin." dedi. 2 kişi onu tuttu ve yanıma getirdiler. Ben belden yukarımı doğrulturken 2 kişi beni ayağa kaldırdı. Güney'i tutanlar onu çömelmeye zorladılar. Ceyhun bana bakıp "Artık burada bizimle kalacak, panzehir yapacaksın." dedi. "Siz kimsiniz, neden yapıyorsunuz bunu?" dedim. "Soru sormayacaksın." dedi. Ardından silahlılardan birine el hareketi yaparak Güney'i işaret etti. "Sıkın kafasına." dedi. Güney "Hayır, hayır." diye bağırmaya başladı ve işaret edilen görevli Güney'in kafasına silahı dayayıp ateş etti. Kafasından sıçrayan kan üzerime bulaştı. Sonra "Artık burada tek başına çalışacaksın. Barınma ihtiyaçlarını biz gidereceğiz. Labaratuvarın arka tarafında kalacak yerin var. Bundan böyle soru yok ve sorun istemiyorum." dedi. Beni alıkoyan insanlarla, denizin altında bulunan az kişinin bildiği karargahta sıkışıp kalmış durumdaydım...
Comments (0)
See all