Ne yapacağım diye düşünmeye bile zamanım yoktu. Bu kadar fazla yürüyen ölü ile nasıl başa çıkacaktım ki? Kaderime razı gelmeyi kabul ederek, oracıkta durmaya karar verdim. Gözlerimi kapattım ve sonra arkadan birkaç el silah sesi duyuldu. Kafamaı kaldırdım ve çıkış tarafından gelen yürüyen ölülerin tek tek yere düştüğünü gördüm. Biri bana yardım etmeye çalışıyordu. Sırayla hepsini indirirken alt kattaki, basamakları çikmaya çalışan zombiye doğru baktım. Bana yardım eden kişi sinirle yanıma geldi ve kafamı çevirdiğim yöne doğru baktı. Sonra elindeki pompalı tüfeği ateşleyip beynini dağıttı. Ortamda bir sessizlik olmuştu. Bana kaşlarını çatmış şekilde bakan adama teşekkür etmek istedim ve o anda silahını kaldırıp kabzasını suratıma indirdi.
Gözlerimi açtığımda karşımda bir bayan gördüm. Bir binada, çatı katındaydık. Tüm şehri görebileceğimiz bir yerde bulunuyorduk. Ona bakarak neler olduğunu sormak istedim. "Sen bize ne yaptın böyle?" dedi yüzünü asarak. "Özür dilerim, herkesi kurtarmak, yardım etmek istemiştim." dedim. Kafamı başka yere çevirdim ve o sırada beni kurtaran adamı gördüm. Doğruldum ve yanına gittim. Ne söyleyeceğimi bilememiş, teşekkür ederek başlamak istemiştim. "Sana ne söyleyeceğimi bilemiyorum." dedim ve o anda 2 eliyle yakamdan tutup "Sus lan! Hiçbir şey söyleme." dedi ve bıraktı. "Neden buraya geldik, ne arıyoruz burada?" diye sordum. Sözlerine "Bak benim adım İbrahim." diyerek başladı ve devam etti. "Sana dostlarımın ölmesinden, hayatımızı sikmemizden sinirli değilim sadece." dedi ve ekledi. “Sen eğer ne yaptıysan artık bunu düzeltemezsin” dedi. "Neden böyle söylüyorsun, neden bu kadat karamsarsın?" dedim. Ben daha durumun farkında değildim. Bana güldü, çatının kenarına yürüdü ve sonra "Gel gel. Sadece aşağıya bak." dedi. Oraya gittim ve aşağıya baktım. Milyonlarca kişinin katılmış olduğu bir mitinge bakıyor gibiydim. Birbiriyle neredeyse bitişik, sayısı milyonları aşmış yürüyen ölüler ordusuna bakıyordum...
Comments (0)
See all